Suriye'de Colani'den Şara yaratMAyan ve Kürt sürecinde de bulunMAyan İngiliz kurum
Türkiye basınında da yayılınca yazmam icap etti. Jonathan Powell'ın kurduğu İngiliz bir kurumun hem Suriye başkanını 'belirlediği' hem de Kürt sürecinde dahil olduğu iddia ediliyor. Bakalım, öyle mi?
Yıllar içinde hem gazeteci hem de bölge üzerine çalışan bir akademisyen olarak bana en çok rehberlik eden ölçüt şuydu: Bir teori her şeyi açıklıyorsa, genelde sahadaki siyasetin çok azını açıklıyordur.
Şöyle çalakalem bir ağ ör. Amerikan, İngiliz ya da Fransız müdahalesi temalı olsun. Orta Doğu’daki gelişmeleri üzerine fırlat, bu ağa takılanlarla açıklama yap. En rahat, en kolay analiz yöntemi budur çünkü çoğu zaman mutlaka o ağa iyi kötü birşey takılır. Yahut takılmış gibi görünür. Ama bir nebze hakikat, birkaç küçük buluşma ya da temas anı asla hikâyenin bütününü açıklayamaya yetmez. Bu yüzden de bu kolaycılığa ekseriyetle kaçmayalım derim.
Öte yandan, bu platformun okurları ve tarihe dair asgari bir bilgiye sahip herkesin takdir edeceği gibi, bu durum eski ya da mevcut emperyal güçlerin bölgedeki varlığını inkâr etmek anlamına gelmez. Heralde ki gelmez. Bu güçlerin 150 yılı aşkın süredir bölgeye açık ya da örtülü biçimlerde gömülü olduğu aşikar. Yaparlar, yıkarlar, şekillendirirler ve sonra yeniden şekillendirirler. Böyledir. Ancak Orta Doğu’daki her gelişmeyi Batılı istihbarat servislerinin faaliyetlerine indirgemek, yerel siyasi ve toplumsal aktörlerin iradesini yok saymaktır. Ve bence bu eğilimde bir tür Oryantalizm var. Her tür değişim rüzgarını Batı’ya bağlamak bölgenin has halklarının, Arapların, Türklerin, Kürtlerin, Acemlerin siyasi gücünü küçüksemektir. Hiç sevmediğim işler.
Bunun bir örneği son aylarda, Ahmed eş-Şara’nın Suriye geçici cumhurbaşkanı olmasıyla başladı. Ben, hem Şara’nın hem de HTŞ’nin 2015 sonrası dönemde ‘yerelleşen cihad’ anlayışına yönelen çizgilerinden, İdlib’de uyguladıkları pragmatik yönetişim modeline kadar seyrini bir süredir yazıyorum. İslamcılıkla ve/veya radikalleşme ilgilenen bir çok akademisyenin odağında Suriye de olduğu için, bu konuda -yerelleşen cihad konusunda - hatırı sayılır bir literatür de oluştu.
Yine de eş-Şara’nın İdlib’den Şam’a uzanan rotasını siyasi gelişmelerin içinde izlemektense, bunu Anglo-Amerikan tasarımı olarak sunmak daha cazip geliyor bazılarına.
2011’de Tony Blair’in eski danışmanı ve şimdilerde Keir Starmer’ın ulusal güvenlik başdanışmanı olan Jonathan Powell tarafından kurulan Londra merkezli Inter Mediate adlı STK, bazı çevrelerde “eş-Şara’yı terör saflarından çekip siyasi alana kazandıran” yapı olarak lanse ediliyor. Şimdi tabii bu bir anda ortaya çıkmadı. Bir kaynağı var, haksızlık etmeyeyim.
Mayıs başında Baltimore’da düzenlenen, beyaz tenli, beyaz saçlı ve erkek Amerikan müesses nizamının temsilcisi figürlerin buluştuğu bir toplantıda gündeme geldi. Eski ABD diplomatı Robert S. Ford Ortadoğu’daki deneyimlerini paylaşmak üzere ‘sahneye’ çıkmıştı. ‘Sahne’ vurgusu önemli!
Irak, Cezayir ve Suriye’de görev yapmış olan eski büyükelçi Ford, Inter Mediate’in kendisini 2023 ve 2024’te İdlib’e gönderdiğini, amaçlarının “bu adamı (Şara’yı kastediyor) terörizm dünyasından çıkarıp normal siyasete taşımak” olduğunu anlattı. İlk başta tereddüt ettiğini de itiraf ediyor: “Kendimi turuncu tulum içinde, boğazıma dayanmış bir bıçakla hayal ettim.” Ama eş-Şara ile daha önce görüşmüş olanlarla konuştuktan sonra gitmeye karar vermiş. Ford’un sözlerine, eş-Şara’nın “öncesi-sonrası” fotoğrafları eşlik ediyor arka panoda: birinde sakallı, diğerinde takım elbiseli Şara.
Gördüğünüz gibi, gayet gayri-ciddi bir ton. Ford’un anlatımında genel olarak da üstten bakan, teatral bir kendini önemseyiş var. Güç odaklarından uzak kalmış bir tür emekli diplomat mizahı da seziliyor. Kekre bir mizah. Ford’un tavrı, ne yazık ki, bölgedeki Amerikan diplomatlarının yaygın refleksini de yansıtıyor. Elbette istisnalar vardır, o ayrı konu.
Ford, ezcümle diyor ki, İngiliz kurum Colani’den Şara yaratmak istedi, o nedenle benden yardım istedi. Birlikte 2023’te Şara ile görüşmeye Idlib’e gittik.
Herşeyden önce burada temel bir nedensellik hatası var. Suriye’deki cihadi gruplar üzerine yapılan önemli araştırmalar, 2015 civarında başlayan içsel kırılma ve uyum süreçlerini ortaya koyuyor. Bu süreçler, herhangi bir Batılı STK İdlib’e ayak basmadan önce başlamıştı. 2021’e gelindiğinde, el-Colani ‘değişmiş’ bir biçimde sahneye çıktı. En dikkat çekici adımı PBS Frontline röportajıydı; burada militan değil, siyasi aktör kimliğiyle konuştu. Zaten Colani’nin -aslında biraz da El Kaide’nin o dönemki lideri Zarkavi’nin de desteğiyle - cihad kavramını Suriye ile sınırlaması ve sonrasında pragmatik bir siyaset stilini benimsemesi nedeniyle, 2023’te birkaç Batılı STK ile Idlib’de görüşmüştü. Öyle olmasa, bir düşünün böyle bir görüşme mümkün olur muydu? Ford’un da kabul ettiği gibi, “turuncu tulumlar içinde boğazımıza bıçak dayanırdı”, di mi? Bu kronoloji bile kendisine önemlerden önem devşirmeye çalışan Amerikan eski elçisi Ford’un anlatısını geçersiz kılıyor. Anlatabiliyor muyum?
Bazı Arap mecralarında ve şimdilerde Türkiye’de eş-Şara ve Suriye geçici hükümeti İngiliz istihbaratının ürünü olarak sunuluyor. Londra merkezli Inter Mediate’ın de içinde bulunduğu üç STK’nın 2023’te Idlib’de düzenlenen gizli birkaç toplantının nasıl olup da Colani’yi eş-Şarra’ya dönüştürme etkisi olduğu tam bir muamma.
Bir yayın organı, Inter Mediate’in artık Şam’daki başkanlık sarayında ofis açtığını ve hükümete doğrudan danışmanlık yaptığını bile ileri sürdü. Suriye geçici yönetimi bunu yalanladı elbette. Inter Mediate ve benzeri STK’lar, el-Şarra ile İdlib’de görüştü çünkü bu vilayet, idari düzenin en azından asgari düzeyde işlediği nadir yerlerden biriydi Suriye’de. Dört milyondan fazla insana hizmet veriyordu. Mesele buradaki düzeni anlamaktı.
Evet, Jonathan Powell’ın geçmişi, Inter Mediate’ı kuran kişi olması bu hikâyeyi daha ilginç kılıyor, onu anlıyorum. Ama eş-Şara’nın gerçek hikâyesi, casus romanlarından çok Suriye siyasetinin gerçekliklerine yaslanıyor. 2006’da Irak’ta ABD gözetiminde geçirdiği zaman hâlâ bir boşluk ama İdlib’deki faaliyetleri bir çok akademik yayın ve düşünce kuruluşunun raporlarından izlenebilir.
Ama bunları kim okuyacak, kim üstüne düşünecek… Ford’un konuşmasını kesin veri kabul etmek, en kolayı. Türkiye medyasında da böyle yapılıyor ve iç siyasetteki endişeleri besliyor.
Bunun iki nedeni var: Birincisi, Türkiye şu an Kürt hareketi ve PKK ile hassas müzakereler yürütüyor. Suriye içindeki dinamiklerde yaşanacak herhangi bir değişim bu süreci ya istikrara kavuşturacak ya da raydan çıkaracak. Suriyeli Kürtlerin Rojava’daki temsilcisi SDG hâlâ eş-Şarra yönetimiyle ayrıştığı noktaları -YPG’nin Suriye ordusuna tam ve koşulsuz katılımı, tam merkeziyetçilik - çözemedi. Bu tıkanıklık bir anda çözülebilir yahut da hepimizi içine çekecek bir kara deliğe dönüşebilir.
Böyle bir konjonktürde Şara hükümetinin meşruiyetini sorgulatacak, ‘aman onlar da İngiliz projesi’, ‘İsrail piyonu’ türünden anlatılar daha kolay yayılıyor. Zaten Alevilere yönelik mezhebi şiddet olaylarını kötü yönetmesi ve Dürzi topluluklarla Bedeviler arasındaki çatışmalar nedeniyle uluslararası alanda zayıflamış olan bu yönetim, bayağı kırılgan vaziytte. Dolayısıyla bu haberlerin kimi çevreler açısından mantığını anlayabiliyorum. Ama eş-Şarra yönetimi zaten mayın tarlasında yürüyor. Daha fazla zayıflatmak için uydurma anlatılara ihtiyacı yok. Kendisini batırmak konusunda kendine yeter bir vaziyette. Maalesef.
İkinci neden, Powell’ın 2000’lerin sonunda Türkiye ile PKK arasında yürütülen önceki barış görüşmelerindeki rolü ve 1990’larda Kuzey İrlanda müzakerelerindeki geçmişi. Powell’la 2013’te, son Kürt barış sürecinin zirvesinde röportaj yapmıştım. Bu söyleşi hâlâ Türkiye’de çatışma çözümü alanında en çok alıntılanan metindir. Ama aynı zamanda Powell’ın Kürt dosyasındaki aktif rolünün sonu anlamına da geliyordu. Yani o röportajdan sonra herhangi bir süreçte yer almadı.
Dolayısıyla net olalım: Powell ya da Inter Mediate, PKK ile Türk devleti arasında yürütülen mevcut sürecin bir parçası da değil. Zaten müzakere dinamiği o kadar kendine has, o kadar alaturka ki, çatışma çözümü uzmanlarının alışık olduğu yapı ve mantıkları boşa çıkarıyor. Neyi neresinden tutsunlar? Bu süreç ne bir çerçeveyle başladı ne bir masa kuruldu ne de bir gündem ilan edildi. Şu anda ise, sembolik jestler ve şifreli konuşmalarla ilerliyor. Bahçeli ve Öcalan arasında yürütülen garip bir koreografi söz konusu.
Tam da bu nedenle bu yazıyı yazmak ve kayda geçmek istedim.
**Bu yazının orijinali, bu yayının İngilizce bölümünde geçtiğimiz hafta yayınlandı.